ÜCRETSİZ SEMİNER
BİZE YAZIN
GİRİŞİMCİLİK BİR HASTALIK
 
Batmak bir meslek hastalığı
 
Her ülkede girişimcilerin %45-55 kadarı, yani yaklaşık yarısı, ilk beş yılda batıyor. Girişimcilik bir meslekse, batmak meslek hastalığı. Hastalık kaçınılmazsa, tedavisine bakmalı. Herkese aynı ilaç verilmemeli, teşhis koymadan tedavi uygulanmamalı. Her işte batan kadar kazanan da olduğuna göre, sorun işte değil girişimcide
Kendi işini kurma tutkusuna kapılan kişi, meslek hastalığının birinci evresindedir. İlacı kazandıran iştir, formülü seveceği, becereceği iştir. Çoğunun detaylı araştırmaya zamanı ve imkanı yoktur, karlı sandığı her işe heves eder, "sever miyim, becerebilir miyim" demez, ilk bulduğu işe girişir. Her girişimcinin koşulları farklıdır, parası, yeri, iş fikri, eğitimi, deneyimi, çevresi, huyu, yaşı, yaşantısı, ailesi vb. kendine özgüdür. Girişimci binlerce iş alternatifi arasından tesadüfen birini seçer, onun için başarısız olanların oranı bu kadar yüksektir.
 
İşe nasıl başlanır
 
İş kurarken temelde iki seçenek vardır. Girişimci ya öğrendiği, bildiği işi yapar, veya bilmediği bir işe girer.
 
1- Bildiği işi yapan neyi nereden alıp, ne yapıp, nasıl ve kime satarsa para kazanacağını yıllar içinde öğrenmiştir. Binlerce alternatife sırtını döner, bildiği işi yapar. Bildiği işi yapan girişimci, hastalığıyla dost olmuştur, aspirin alır, ıhlamur içer, lodosta çıkmaz, idare eder.
 
2- Bilmediği işe giren, binlerce alternatif arasından birini seçer. Mutlaka bir öğrenme bedeli öder. Ya başkasına çalışır yıllarını harcar, ya zarar ederek öğrenir, veya bilgiyi satın alır, yönetici tutar, ortak olur, lisans alır, franchise alır. 
 
Hasta ne yapar
 
Hastalarda üç farklı davranış görülür.
 
Özgüvenli hasta kendi işini görür, doktora gitmez, bildiği kocakarı ilaçlarıyla kendini tedavi eder, manevi güçlerden medet umar, sabreder, "öldürmeyen acı güçlendirir" der. Riski yönetir ama kimi iyileşir, kimi dayanamaz yatakta kalır. 
 
Tedbirli hasta doktora gider, reçetesini, ilacını alır, aşı olur, yemeğine, yaşantısına dikkat eder. Riski düşürür ama sıfıra indiremez, yanlış doktoru seçen hastalıktan kurtulmaz. 
 
Safdil hasta her şeye inanır, acı reçeteleri sevmez, mucize bekler, riski artırır. Mutlaka bir kandıran çıkar, muska yazar, ot kaynatır, yakı yapar, parasını alırlar. Hastaneye düştüğünde genellikle çok geç kalmış olur.
 
Girişimci iş hayatında da, hastalandığındaki gibi davranır. Özgüvenli kendi bildiğini okur, her işe atlar, şansı varsa başarır. Tedbirli danışmanlık alır, sınırlarını bilir, kapasitesine göre iş kurar. Safdil insanlara güvenir, vaatlere inanır, saadet zincirine girer, parasını içi boş franchise satanlara kaptırır. 
 
Hastanın ilacı franchise
 
Franchise, girişimcilere bilmediği binlerce iş arasından aklına yatan birini seçme şansını verir. Girişimcilik hastasını tek bildiği nane-limon içmekten kurtarır, eczaneden ilaç almasını sağlar. Ancak her ilaç herkesin bünyesine uymaz, yan etkisi olur, gelişigüzel ilaç almak faydadan çok zarar verir. Reçetesiz ilaç almaktansa, nane-limon içmek daha iyidir, hiç değilse zarar vermez.
 
"Tam teşekküllü" F&M hizmetleri
 
F&M, sahip olduğu birikim ve deneyimle "tam teşekküllü devlet hastanesi" gibi çalışıyor. Eczane gibi hazırda ilaç bulunduruyor, zincirleri inceliyor, markayı değerlendiriyor, öneriyor. Laboratuvar gibi tahlil yapıyor, grişimcilik testiyle durumunu ve potansiyelini ölçüyor. Doktor gibi teşhis ve tedavi uyguluyor, franchise koçluğu ile girişimciyi tanıyor, koşullarını anlıyor, uygun işleri öneriyor, yer seçiminde, anlaşma pazarlığında, kuruluşta destek oluyor. Hastane gibi iyileşene kadar tutuyor, franchise danışmanlığı ile markaları analiz ediyor, konseptini yeniliyor, standartlarını oluşturuyor, kitabını yazıyor, eğitiyor, denetliyor, anlaşmasını hazırlıyor, yerlerini buluyor, franchise satıyor, devrediyor.
 
Deneyimlerimiz ve piyasa bilgilerimiz doğrultusunda bize danışan franchise alanlara belli markaları sunuyoruz ama herkese her markayı önermiyoruz. Girişimciyi tanıyor, başarılı olacağına inandığımız uygun işleri öneriyoruz.
 
Ülkeler kapışıyor
 
Ekonomi yüz yıldır fazlasıyla hareketli. Piyasaların da, sektörlerin de, ülkelerin de dengesi sürekli değişiyor, çıkar çatışmaları savaşlarla, darbelerle, ambargolarla, kotalarla, gümrük birlikleriyle, ekonomik bloklarla, dev araştırma bütçeleriyle, ekonomik casuslukla, marka savaşlarıyla sürdürülüyor. Değişen dünyada sınırlar kalkıyor, sektörler yok oluyor.
Çok gelişmiş ülkeler dünyanın kaynakları için savaşıyor, uluslararası hukuku işine geldiği gibi yorumluyor, sorunları kaba güçle çözüyor, doğayı, çevreyi sömürüyor. Sürekli yeni tüketim ürünleri, yeni pazarlar ortaya çıkıyor, sektörler el değiştiriyor. Gelişmiş ülkelerin kolay para bulan girişimcileri, iyi eğitimli yöneticileri zor işleri yapıyor, para kazanıyor.
Az gelişmiş ülkeler ağır ve pis işleri yapyor, doğal kaynaklarını, üretim tesislerini, iç pazarlarını gelişmiş ülkelere sunuyor. İyi eğitim almış yöneticiler gelişmiş ülkelerin girişimcileri için çalışıyor veya ülkesinden kaçıyor. Girişimcileri kural tanımıyor, gelişmiş ülkelerin girişimcileri ile birlikte hareket ediyor.
 
İşler değişiyor
 
Dünyanın düzeni bu, girişimciler de ülkesinin koşullarına göre davranıyor. Türkiye az gelişmişlerin liginden çok gelişmişlerin ligine yükselmeye çalışırken koşullar değişiyor, değişime ayak uyduran ayakta kalıyor.
 
Kahraman bakkal süpermarkete karşı dayanamadı. Perşembe Pazarı yapı marketlerle baş edemedi. Laleli ihracatın motoruydu, bitti. Tekstil ekonominin lokomotifiydi, Uzakdoğu'ya yenildi ama tasarımcılarımız İtalya'ya Fransa'ya kafa tutuyor. Yap-satçı müteahhitler TOKİ karşısında kaybetti ama, uluslararası müteahhitler Afrika, Orta Doğu, Asya ülkelerini imar ediyor. Dünyaya battaniye Denizli'den, bisküvi Karaman'dan, televizyon Manisa'dan gidiyor.
Tüketici her alanda marka arıyor, markasızlar semt pazarına, arka sokaklara mahkum oluyor. Perakendede markalaşmanın yolu zincirleşmek. Kendi şubelerini açabilen hızlı büyüyor, buna imkanı olmayan franchise ile büyüyebiliyor.
 
"Ya franchise alın, ya franchise verin"
 

 

Franchise&More